Koronavirüsün ortaya çıkışı ve yayılması ile alakalı Çin Hükümeti ve Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) ipe un serdiğini geçen iki yazımızda öğrendik. Sıralayıp somutlaştıralım. Çin; salgının çıkışını, insandan insana bulaşabildiğini ve asemptomatik hastalar olabildiğini hep geç bildirdi. Hatta önceleri bunları inkar bile etti. DSÖ’de benzer bir görünüm sergiledi. Çin için “hadi neyse” diyoruz da DSÖ’nün atladığı konular affedilir gibi değil. Dünyayı koruması gereken kurum adeta salgın yayılsın diye hareket etti. Çin’in davranışları da cabası. Hatta Çin daha ileri giderek ülkelerin medikal malzeme stoğunu ithal ederek eritti. Bir çok ülkeyi malzemesiz bıraktı. Ardından da bu ülkelere malzeme ihraç etti. Sattığı test kitleri bozuk, kişisel koruyucu ekipmanları kullanılamaz durumda idi. Çin ve DSÖ’nün bu davranışları salgının tüm dünyaya yayılmasını, hatta mümkünse ağır hasar bırakmayı amaçlayan bir tavır gibi değil mi?
ABD, İngiltere, Fransa ve İtalya başlangıçta DSÖ’ye inandılar, şimdi ise içinde bulundukları durumdan çıkmakta zorlanıyorlar. Sürü bağışıklığının son kalelerinden İsveç dün itibarıyla çöktü. Sürü bağışıklığı yönteminden vazgeçtiler. Vaka sayılarının artması izolasyon ve hijyen tedbirleri ile kontrol altına alınmış görünüyor. Ama, tüm dünya olarak artık çok iyi biliyoruz ki bu tedbirler gevşerse yeni zirveler görebiliriz.
Kafa karıştırıyor değil mi? Belki de netleşiyor her şey. Şimdi soru sormaya başlayalım. Verebildiğimiz cevapları verelim.
Bu davranışlar Çin ve DSÖ’nün ne işine yarar?
Devlet ve kurum olarak hiç bir işlerine yaramaz. Çin bolca düşman kazandı, bir dolu tazminat davasıyla karşı karşıya kalacak. DSÖ ise neredeyse tüm itibarını kaybetti.
İşlerine yaramayacaksa neden böyle davrandılar?
Bunun açıklaması bu davranışlarını talimatla yapmış olmaları. Yoksa insanların gözlerinin içine baka baka nasıl yalan söyleyecekler...
O zaman talimatı kimden aldılar?
İşte dananın kuyruğu burada kopuyor. Bu salgın ulus devletlerin hiçbirinin işine gelmez. Kendilerini de derinden etkiliyor çünkü. Kimler peki? Savaşlarda devletlere borç verip, silah satıp servetlerine servet katanlar talimatın sahibi gibi duruyor. Düşünsenize iki devlete birden borç verip silah satıyorsunuz, daha sonra onları savaştırıp zayıf düşürüyorsunuz, ekonomilerini batırıyorsunuz, sonra değerini kaybetmiş şirketleri tek tek satın alıyorsunuz. İngiltere’nin zapt edilmesi böyle olmuştur. Waterloo savaşı gibi, Kırım (Osmanlı-Rus) savaşı gibi, Rus-Japon savaşı gibi, Afrika savaşları gibi, Hitlerin güçlenmesini sağlamak gibi ve Çarlık Rusya’sının yıkılması gibi birçok olayın müsebbipleri, dünya madenlerini yönetenler, petrol kaynaklarını yönetenler, merkez bankalarının sahipleri, bankaların sahipleri gibi uzayıp giden bir liste. Yani dünyada para ile ilgili ne varsa sahibi olanlar. Şimdi de böyle bir durumda değil miyiz? Değeri düşen yüzbinlerce şirket var. Avusturya hemen kanun çıkardı şirketlerin Çin kaynaklı sermayelere satılmasını engellemek için. Engelleyebilirler mi?
Talimatı verenlerin amacı nedir o zaman ?
Bunların paraya ihtiyaçları var mı? Olduğunu sanmıyorum. Ama kontrol alanlarını genişletmek için değeri düşen tüm şirketlere müşteri olacaklarını düşünüyorum. Cumhurbaşkanımız da dahil gizli, belirsiz bir düşmanla savaştığımızı söyleyen bir çok devlet başkanı var. Virüsü kast etmedikleri açık değil mi? Aslında artık gizli de değiller. Tek dünya devleti, tüm insanlara standart maaş, insanlara çip takmak, çipli aşı gibi konulardan bahsedenler bunların taşeronları. Takip ederseniz ebelersiniz…
Umarım faydalı olmuştur.
Tedbirinizi alın, sağlıcakla kalın...