Geçen hafta ABD Temsilciler Meclisi’nin onayladığı 1915 olayları ve Barış Pınarı Harekatı’na karşılık Türkiye'ye yaptırım yapılacağı ile ilgili tasarılar kabul edildi. Tabi bu tasarılar önce ABD senatosuna gidip sonra ABD Başkanının onayına sunulacak.
ABD, elinde Halk Bankası davası ve CAATSA yaptırımlarını bize karşı koz olarak elinde bulundursa da Trump'un azil süreci ve senatoda çoğunluğun Cumhuriyetçilerde olması bizim için sıkıntılı bir durum olarak görünüyor. Ancak 13 Kasım'da Sayın Erdoğan ile Trump'ın görüşmesi diplomaside önemli bir eşik olacaktır.
ABD, Suriye konusunda bize bu şekilde tavır takınırken geçen hafta Çin Hükümetiyle de tekrar karşılıklı atışmaların başladığını gördük ve bu hafta Amerika’dan, Asya’dan, Avrupa’dan gelecek olan Satın Alma Yöneticileri Endeksleri açıklanacak. Özellikle Avrupa’da 6 aydan beri sürekli düşük gelen bu veriler bu hafta açıklanacak. Tüm bunlarla birlikte Avrupa’daki Brexit süreci ve dünya ekonomisinde yeni belirsizliklerin başlayacağı bir sürece tekrar girebiliriz. Burada özellikle FED'in yapacağı açıklamalar dikkatle takip edilecek hususların başında geliyor.
Geçen hafta hazinemizle daha yakın ilişkisi olan Kredi Derecelendirme Kuruluşu Fitch kredi notumuzda bir değişiklik yapmazken görünümü negatiften durağana yükseltti. Bu en azından enflasyon, cari açık, faiz indirimleriyle ile ilgili gelen büyüme verileriyle birlikte ekonomik dengelenmenin neticesinde notumuz hala düşük olsa bile görünümün pozitif şekilde düzeltilmesi en azından önümüzdeki dönem için not indirimi riskini azaltılmış olmasını sağladı.
Ekonomideki iç meselelerden devam edelim...
Geçen hafta açıklanan yeni vergi taslağıyla; vergiye gönüllü uyum, beyannameli mükellef sayısını arttırma, çok kazanandan çok vergi alma, istisnaları azaltma ve uluslararası normları yakalama başlıkları altında bir taslak açıklandı.
Tabi bunları uzun uzun yazmaya satırlar yetmeyecektir. Değerli Konut Vergisi, Kurumlar Vergisi oranı ve Gelir vergisinde 500 bin TL'lik brüt kazanç dilimiyle alakalı çok bir değişme beklemesem de bilimle alakalı ve diğer bazı istisnalarla ilgili maddelerin yeniden değiştirileceği kanaatindeyim.
Reel sektörün zorlandığı bir dönemde bu taslakla ilgili bazı maddelerle ilgili itiraz gelsede genel olarak bir vergi reformunun mutlaka gerektiğini ve verginin tabana yayılmasını, dolaylı vergilerin azaltılıp mükellef sayısını arttırdıkça da kayıt dışı ekonomi ile mücadele edilmesine de katkı sağlayacağını düşünüyorum.
Ancak bunların dışında da Şubat ayından itibaren çok ciddi vergilerle karşı karşıya kalacağımız aşikar.
Diğer bir gelişme de Para Politikası Kurulu’nun geçen haftalarda yapmış olduğu 250 baz faiz indirimi.
Kimsenin bu kadar beklemediği bir faiz indirimi olmasına rağmen geçen yazımda bahsettiğim gibi fonlama maliyetlerinin düşürülmesi için ve borçlarla ilgili yapılandırmalar düşünüldüğünde Para Politikasının bu kararı vermesi beklenti dahilindeydi ama bu seviyelerde değil. Sadece hedeflenmiş olan yüzde 13,5 oranını daha hızlı yakalamak için ve o günlerde ABD'nin lehimize almış olduğu kararların gücüyle bu faiz indirimini ekonomi yönetimi yapmış oldu. Tabi bunlarda şuan vatandaşın dövize taleplerini ve yaşanmakta olan Barış Pınarı Harekatı’nı düşündüğümüzde Merkez Bankası’nın ileride yaşanabilecek herhangi bir döviz atağına karşı da faiz silahını daha etkili kullanabileceği bir ortam yaratmasını sağladı.
Bir daha ki toplantının aralık ayında olacağını ve önümüzde nasıl bir süreç oluşabileceğini düşünürsek eğer; Ekim ayı enflasyon verisi %2 olarak açıklandı. Yıllık TÜFE baz etkisiyle 8,55'e geriledi.
Bu gelen veriyle birlikte Para Politikası Kurulu'nun Aralık ayında çok yüksek bir faiz indirimi yerine 50-75-100 baz aralıklarında faiz indirimine gideceğini düşünmekteyim.
Merkez Bankası’nın yıl sonundaki faiz indiriminden sonra 2020 yılında Yeni Ekonomik Programı’nın hedeflerinin tutturulması ve enflasyon verilerini dikkate alarak faiz indirebileceğini, önden yüklemeli faizlerin sonlanacağını düşünüyorum. Nedeni ise; 3 kere üst üste faiz indirimi yapan FED'in dördüncü kez faiz indirimine gitmeme olasılığı… Bunun da anlamı ülkemize dışarıdan gelecek sermaye akışının ve dolaylı yatırımların azalması demek oluyor. Böyle bir durumda sadece biz değil dışarıdan yatırım bekleyen tüm ülkeler gibi olumsuz etkilenebiliriz.
Yazımın başında anlattığım gibi bu hafta önemli bir hafta olacak. Belirsizlikler ve bizimde içinde bulunduğumuz jeopolitik riskleri göz önünde bulundurursak eğer dış dünyada açıklanacak her kötü veri dünyadaki ekonomik faaliyetleri olumsuz etkileyecektir. Ülkemiz şu anda ihracatla göstermiş olduğu başarıyla ekonomide dengelenme sağlamıştır. Ancak ihracat yaptığımız Asya ve Avrupa ülkelerinin her geçen ay daha da durgun hale gelen ekonomik aktiviteleri, Türk İmalat Sanayisinin de bu ülkelerden yarı mamül aldığını düşündüğümüzde bizi ve tüm dünyayı zorlayacak bir sürece girmiş oluruz. O yüzden ülkemizin güvenliğiyle, ekonominin gidişatıyla ilgili en net süreçleri değerlendireceğimiz haftalardan geçeceğiz. Özellikle 13 Kasım ve ötesinde…