Her canlının hayatında, bu hayatta bir anlam ifade ettiğini, olgunlaştığını zannettiği zamanlar olmuştur.

Gerçekte ise bu an da geçicidir ve hayat bir öğrenme sürecidir.
Ve mutlak anlamda öğrenmiş "olmak " insan için mümkün değildir.
Tekâmül halindeki insanın bu minvalde derin tecrübeleri vardır.
Öğrendiği her bilgiden sonra hayret makamındaki dehşetengiz ilerleyişi de bu bağlamda takdire şayandır.

İnsanın dışında bilindiğinin tersine diğer canlılar da öğrenir.
İnsanlar onların öğrenmediklerini zannetseler de onlar da öğrenir.
ve bu konuda hayatın değişmeyen yasası nedir? Denilse...
Herhalde değişmeyen tek şeyin değişim olduğuna dair gerçekliktir, diyebilirim.

Bu anlamda yazıya konu olan "Grup değil ama Takım Olmak Kazandırır " konusuna örnek teşkil edecek güzel bir hikâye var. Bugün bunu sizinle paylaşayım istiyorum.

Efendim hikâye bu ya güvercinler dünyasında her iş o kadar uyum içerisinde idare edilirmiş ki diğer canlılar bu uyuma / birlikteliğe hayran olurlarmış.

Bir gün serçelerden bir grup güvercinlerin başına gidip sizdeki bu birlikte ve uyum içerisinde uçuşun / başarılı bir hayatın altında ne var, nasıl sağlıyorsunuz bu uyumu diye sormuşlar.

Güvercinlerin başı "biz yığın içerisinde kimin ne yaptığı nereye gittiği belli olmayan uçuşlar yapmaktan ziyade herkesin kendi mizacına uygun bir tarzda ve kendi isteği ile kalben "BİZ" imle olan ve özellikleri olan güvercinleri aramıza alırız.

Yüzyıllardır bu uyumumuz bize katılmak isteyenlere uyguladığımız testi başarıyla geçenleri aramıza alarak hayatımızı devam ettirmemizle devam ediyor.

Bir gün buyurun siz de gelin bu teste tabi olan gençleri izleyin demiş.

Serçeler büyük bir memnuniyetle hay hay deyip testin olacağı günü büyük bir merakla bekler olmuşlar.

Gel zaman git zaman o gün gelmiş bir gün, üç genç güvercin, kendilerinin yetişkinler ile beraber uçacak kadar olgun olup olmadıklarının kararının verilmesi için, bilge güvercinler tarafından yapılan bir teste tabii tutulmuşlar.

Serçeler de meseleyi anlamak için pür dikkat bilge güvercine dikkat kesilmişler...

Bilge güvercin başı, ilk güvercine sormuş:
“Güvercinlerin bu dünyada en çok neden korkmaları gerekir?”
Soruyu duyan genç güvercin biraz düşündükten sonra şu cevabı vermiş: “Bu dünyada yaşayan bir güvercin için en çok korkulacak şey, bir oktur.
"Çünkü bir ok, bir güvercini tek bir vuruşta öldürebilir“.

Bilge güvercinler, bu fikri oldukça mantıklı buldular ve mutlu oldular.
Kanatlarını havaya kaldırıp, “Aferin sana genç güvercin, güzel cevap, aramıza hoş geldin” demişler.

Baş güvercin, daha sonradan ikinci genç güvercine de aynı soruyu sormuş:
“Güvercinlerin bu dünyada en çok neden korkmaları gerekir?”
Genç güvercin, “Ben iyi bir okçunun, bir oktan daha tehlikeli olduğunu düşünüyorum” demiş.
“Çünkü sadece bir okçu, hedefini ok ile vurabilir.

Böylece, okçusu olmayan bir ok, tıpkı şu an üzerinde durduğum bu dal parçası gibi, bir odundan daha fazlası değildir”.

Bilge güvercin, bunun şimdiye kadar duydukları en mantıklı cevap olduğuna karar vermiş.

Bu genç güvercin annesi ve babası, büyük bir mutluluk ile kanatlarını çırpıp, gurur dolu gözler ile oğullarına bakmış.
“Çok kıvrak bir zekân var.

Seni aramızda görmekten büyük mutluluk duyacağız” demiş baş güvercin.

Akabinde üçüncü genç güvercine de aynı soruyu sormuş:
“Peki ya sence? Güvercinlerin bu dünyada en çok neden korkmaları gerekir?“
“Şimdiye kadar söylenenlerin hiçbirinden” demiş üçüncü güvercin.

“En çok korkmamız gereken şey, acemi bir okçudur”.
Tüm güvercinler bu cevabı şaşkınlıkla karşılamış.

Genç güvercinin cevabından ötürü biraz da utanmışlar.
Çoğu, kuşun soruyu bile anlamaya yetecek kadar akıllı olmadığını bile düşünmüş.

Baş güvercin tekrar sormuş: “Ne demek istiyorsun?”
“İkinci arkadaş doğru söyledi; okçusu olmayan bir oktan korkmak için hiçbir sebep yoktur.

Ancak, iyi bir okçunun yayından çıkan ok, gitmesi gereken yere elbet gidecektir.

Bu nedenle, yaydan çıkan bir okun sesini duyarsanız, ondan
kaçmak için sağa ya da sola kaçmak, yapabileceğiniz tek şeydir.

Ancak, acemi bir okçunun elinden çıkan bir oku nereye gittiğini asla bilemezsiniz.

Acemi okçu elindeki okları gelişigüzel hedef almadan israf da edebilir, yay parçalanır kendini de yaralayabilir ok isabet edip karşı taraftakini de öldürebilir.

Onun içindir ki en çok acemi okçulara dikkat etmek gerekir.
Acemi okçudan ne kadar uzaklaşırsanız ve ne kadar yakınlaşırsanız sizi zarar verme ihtimali de o kadar yükselir.

Bu yüzden acemi bir okçunun elinden çıkan oktan kaçmak için, hareket etmek mi yoksa yerinde kalmak mı daha iyi olur, kimse bilemez. Nerede duracağını bilmek, bilmeyle değilse de bilgelik ile ilgilidir “ demiş üçüncü genç güvercin.

Diğer güvercinler bunu duyunca, bu genç güvercinin gerçek bilgeliğinin farkına varmışlar.

Bu genç, gerçekten olayların arkasındaki gerçek nedenleri rahatlıkla görebiliyormuş.

Onu saygı ve hayranlıkla gruplarına değil ama takımlarına dâhil ederekten, yolculuğa kaldıkları yerden devam etmişler.

Evet, grup olmak kolay ve aldatıcıdır.

Çünkü grup sosyolojik anlamda ifade etmek gerekirse sürüdür, yığındır.

Grubun içerisinde hiçbir özelliği olmayan sıradan insanlar vardır.

Bu yığınak, kelle sayısını artırsa da kaliteyi düşürür.

Grubun içerisinde belkide yüzlerce insan vardır ama her birisi tek başına kalınca hayat içerisinde bir anlamı yoktur.

Ancak Hz. İbrahim gibi tek başına ama hayat içerisinde bir ordu gibi sonuç alıcı davranışları kuşanan kaliteli kişilikler, dışsal şartlardan bağımsız, kendi içsel disiplini sağlamışlar hariç.

Ama takım olmak böyle değildir.

Takım olmak farklı psikolojik ve sosyolojik donanımlara /özelliklere sahip olan kişilerin, yeteneklerini birlikte iş birliği içinde ortak bir iç kültür yaratarak /ortaya koyarak, çağa uygun , hayatı kolaylaştırıcı projelerin oluşmasına, büyümesine, gelişimine katkı sağlar.

Takım çalışması bu anlamda oluşabilecek sorunları önleyici ve sorun olursa da yaratıcı bir şekilde problemleri çözmek ve birlikte başarmanın yollarını bulmakla da alakalıdır.

BU BAĞLAMDA TAKIM İÇERİSİNDEKİ KİŞİLERİN KALİTELERİ, BİRBİRLERİ İLE OLAN UYUMLARI, SOMUT ALANLARDA SONUÇ ALICI EYLEMSİLLİKTE kendini belli eder. Evet. TAKIM ÇALIŞMASINDAKİ KALİTE ve BAŞARI TAKIMIN İÇİNDEKİ İNSANLARIN KALİTESİ ile DOĞRU ORANTILIDIR.

Grup kültürüyle hareket eden takım olmanın gereğini yerine getiremeyen takım arkadaşları aynı ideolojik bütünlük içerisinde de olsalar sorun olurlar.

Onun içindir ki birlikte iş yapma noktasında olgunlaşmamış, arkadaşlarıyla uyum sağlayamamış, aynı vizyonu ve misyonu benimsememiş bir kişi alanında ne kadar başarılı olursa olsun çalışmayı ileriye taşıyamıyor. Taşıyamaz.

Ve Ailede, iş hayatında ve toplumsal hareketlerde tam da bu tür insanlardan kaynaklı iletişim çatışmaları ve ayrılıklar, sonuç alıcı somut başarılar söz konusu olmuyor.

Evet. Asıl olan istemek değil, anlamak, içselleştirmek ve eyleme geçmektir.

Ve bu süreçte en çok da acemi okçulardan korkmak, dikkat etmek gerekir.

Son tahlilde grup olmak ile takım olmak arasındaki farkı ancak bu kadar anlatılır cinsinden anlatan tarihte sanayi devrimiyle modern hayatın oluşmasında iz bırakan Henry Ford'un sözüyle bitireyim.

Evet. "Bir araya gelmek başlangıçtır, bir arada durabilmek ilerlemedir, birlikte çalışmak başarıdır."
Henry Ford

Vesselam