Son zamanlarda kendimle tam anlamıyla başım belada diyebilirim. Kendi kendime laf geçiremez durumdayım. 40 yaşını devirmiş halimle her akşam oturup planlar yapıyorum. Sabah 6.45 gibi kalkıp daha dışarılarda kimse yokken yürüyelim, Sonrasında ılık bir duş alıp kahvaltımızı ettikten sonra “bismillah” deyip işimize koyulalım. Plan güzel. Sabah alarmı başımda saatlerce çalsa da kendimi sekizden önce uyandırmamın imkanı yok. Yataktan kalk kahvaltı et, giyin çık zaten 9 oluyor. Beyhude bir şekilde akşam yaptığımız plan, uzay boşluğunda yok olup gidiyor. “Sadece bir ayağını diğerinin önüne koy, adım atmak bu kadar basit.” Kendi kendime sabah erkenden kalkmayı maalesef öğretemedim. Evet sabah kalkamadım ama, akşam telefi ederim sözünü aldıktan sonra, her gün evden çıkıyoruz. Kabullendim artık kendime laf geçiremiyorum.
Yemek yerken elimi ayağımı bağlayasım geliyor âmâ nafile, “Boğazıma” hiç laf geçiremiyorum. Her yemekten sonra pişman olur mu insan, oluyorum işte. İnsan her pazartesi diyete başlar mı, ben başlayamıyorum işte.
Tembel tembel oturma kalk yerinden artık desem de ayaklarıma laf geçiremiyorum.
Bazen kendimi çok “önemli” biri gibi görür gururlanırım, bazende çok “önemsizmişim” gibi hissederim. Duygularıma bile söz geçiremiyorum.
“Sözler doğru ve yalandan ibarettir. Susmak ise hilesi ve yalanı olmayan bir doğrudur. Hiç kimse duyduğu şeyi kendine saklamazmış ve hiç kimse duyduğu kadarını da söylemezmiş.” Bu kuralı bildiğim halde, dilime laf geçiremiyorum.
En çok kendi kendimle tartışıyorum, kendime kızıyorum, kendime hayıflanıyorum. Savaşım kendimle. “İstikamet üzere gidenlere ne gelecek korkusu ne de geçmişin üzüntüsü vardır, işlerinde sağlam duranlara hiçbir korku yoktur.” Ayetini bile bile tedirgin oluyorum gene de.
Mesala “hayır” demeyi asla öğrenemiyorum. “Bir ara bakarız”, “halletmeye çalışırım”, hallederiz kelimeleri hayatım boyunca “kambur” olmuştur üzerimde. “Yapamayacağın şeyleri asla söz verme” kavgasını, milyonlarca kez yapmışımdır kendimle.
Her duyduğuna inanma, gördüklerine bile inanma, dedikodu yapma, kimseyi eleştirme, kimsenin hikayesine gülme, adil ol, bakış açını değiştir. Ders almasını bil, bu kadar zor olmasa gerek kendi işine bak, özentiyi bırak, bırakacağın yeri bil, her şeye hazırlıklı ol, yere sağlam bas, acele etme, kimsenin ardına sığınma, panik yapma. Bunları her sabah aynanın karşısında kendime öğretsem bile yapamıyorum. Kendime söz geçiremiyorum.
En acınacası tarafı da bu yaştan sonra düşmanımı tanımam. Maalesef diğer insanlarda sorun yokmuş. Onların bir günahı da yokmuş, ne yaparsam kendime yapıyormuşum meğer. Bunca yalanı kendime söylemişim, boşuna kederlenmiş, Boşuna korkmuşum. Benim hakkımda ne düşünürler diye boşuna kafa yormuşum. Şuraya gitsem ne derler, şunu yapsam ne düşünürler tedirginliği hayatımın “celladı” olmuşta farkında değilmişim. Daha iyisini yapmak istiyorsam kimseye kulak asmamalıymışım. Hayatımı yalızca ben değiştirebilirmişim, kimse bunu benim adıma yapamazmış. Hayatımın önündeki tek engel benmişim meğer. Ne kadar ileri gidebileceğimi benden başkası bilmezmiş meğer. Başıma gelen değil. Seçtiğim şeymişim meğer. Dünyayı değiştirmesi gereken tek kişi benmişim meğer. Kimseye bir açıklama borcum ve kaybedecek hiçbir şeyim yokmuş meğer. İstersem, kendime inanırsam, mazeret üretmezsem olurmuş meğer.
Akşam üzeri, sabah yataktan kalkmayan kendimi, koltuğa uzanırken yakaladım. Başım ağrıyor yorgunum dese de kulağından tutup döve döve dışarı çıkardım. “Yettin artık canıma” dedim, Azarladım biraz. Şu an küsmüş vaziyetteyiz, konuşmuyoruz.
“İnsan en büyük kötülüğü kendi kendine yaparmış da farkında değilmişim meğer”.
Sağlıkla ve neşeyle kalın…