Ekonomide yoğun gündemin olduğu haftalarını geride bıraktık.
En önemli gündemden başlarsak eğer; Beklediğimiz ‘Yeni Ekonomi Programı’ açıklandı.
Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından açıklanan Yeni Ekonomi Programı’da özel tüketimin Gayrisafi yurtiçi hasıladaki payının 2019 yılından 2020'ye 5 kat artacağı, özel sabit sermaye yatırımlarının bir yıl içinde yüzde 12’ye yükseleceği tahmin edilip, bu olacaklarla birlikte IMF'nin de tahminiyle paralel olarak Türkiye'nin 2020 yılında potansiyel büyüme oranı olan yüzde 5 büyüme oranına ulaşılacağı, 2021 ve 2022 yıllarında da bu oranda büyüyeceği öngörüldü.
Ayrıca faizlerin düşüşüyle birlikte Türk Lirası'nın istikrara kavuşması ve beklenen yabancı doğrudan-dolaylı yatırımlarla birlikte tıkanan kredi kanallarının tekrar açılması, ihracat pazarlarının çeşitlendirilerek ülkemizin ihracat ve turizmle büyüyeceği ve ticaret savaşlarından oluşan ertelenmiş talebin bu dönemlere denk geleceği bu programda hedeflendi.
Öncelikle kredilerin hala kamu bankaları üzerinden gittiğini, özel bankaların henüz kredi musluklarını açamadıklarını görebiliyoruz.
Özel bankalar devreye girmediği, tüketimin canlanmadığı ve yerleşiklerin ekonomiye güveni arttırılmadığı sürece 2020 yılında bu hedefin tutturulması uzak görünmese de; 2021 ve 2022 yıllarında ülkemizin %5 büyüyebileceği kolay bir hedef olarak görünmüyor.
Ayrıca hafızamızı tazelediğimizde;
Yakın zamanda Dünya ortalamasının üzerinde rekor büyüme gerçekleştirdiğimiz döneme baktığımızda Kredi Garanti Fonu eşliğinde bankalar üzerinden yoğun miktarda piyasalara ve yerleşiklere kredi dağıtıldığını görebiliriz. Ancak, ertesi yıl ekonomimizde daralmalar ve bozulmalar yaşanmıştı. Bazı firmalar hesapsız borçlanma ve yanlış yatırımlardan dolayı sıkıntıya düştü ve bize reel sektör krizi olarak geri döndü. O yüzdendir kredilerin sağlıklı dağıtılması önemli bir konu olarak değerlendirilmeli.
Bir diğer bir gündem Eylül ayı enflasyon rakamları… Bir önceki aya göre enflasyon yüzde 0,99 olarak açıklandı. Enflasyon Eylül'de yüzde 9,26'ya gerileyerek 26 ay sonra tek haneye indi. Kur geçişkenliğinin düşmesiyle birlikte yazın gıda fiyatlarının yardımıyla beraber bir gerileme söz konusu.
Enflasyon verilerinin tartışılması ve hayat pahalılığından şikayet edenlerin bu konu üzerinde durması tabiki doğal. Ancak resmi makamların dışında elimizde bir veri olmadığı gibi geçen yıl ülkemizde yıllık enflasyonun yüzde 24 olması, bu yılı da geçtiğimiz yazılarda bahsettiğim gibi ve JP Morgan'ın tahmininden yola çıkarak değerlendirdiğimizde; yılsonu enflasyonun %12-13 civarında olacağı öngörüsüyle şuanda açıklanan rakamlar geçen yılın üzerine eklendiği için toplam enflasyon %37.
Bu da ülkemizdeki ürünlere ortalama olarak zaten aşağı yukarı bu oranlarda zam geldiğini gösteriyor. Resmi makamların verilerine itibar edilmeli. Bu verilerin topluma daha iyi anlatılması gerekiyor. Çünkü ekonomide güven esastır sözü tam da bu konular için geçerli.
Bir başka önemli noktada TÜFE bazlı reel efektif döviz kuru endeksi(REK) Eylül'de 76.66 seviyesine geriledi. En son en düşük seviye olan 62.50 seviyesini görse de genel olarak yükseliş trendinde olan bu verinin açıklaması Türk mallarının yabancı mallar cinsinden fiyatının düştüğünü bize gösteriyor.
Bu endeksle TCMB'nın Türk Lirası’ndaki değer değişimlerinin enflasyona yansımasına verebileceği tepkiler yakından takip edilmekle birlikte bizdeki gelen enflasyon verileri ve faiz indirim trendinin devam ettiği bu ortamda Merkez Bankası’nın yılsonuna kadar faiz indirimine gideceğini geçmiş yazılarımda bahsettiğim gibi düşünmekteyim. Doların, küresel veya politik bir neden olmadan bu bantlarda kaldığı sürece bu süreç bizi bekleyecek olan husus.
Bunların dışında son olarak bizleri ilgilendiren bir diğer konu vergiler.
Hazine ve Maliye Bakanlığı vergiyi tabana yayma ve vergi mevzuatında değişiklikler öngörüyor. Taşınmaz değerleme sistemi kurularak, Gayrimenkul envanteri tamamlanacağı, akabinde tapu harçları ve emlak vergilerinin gerçek değerleri üzerinden vergilendirilmesini sağlayacak yeni bir düzenleme geliyor.
İmar değişikliğinden kaynaklanan değer artışlarının vergilendirilmesi de paketin içinde yer alıyor. Ayrıca üretime katkısı olmayan bir taşınmazın ikinci veya üçüncü alımlarında farklı tarifelerle vergilendirilme esası da gündeme gelecek.
Bunların hepsinin açıklaması şu… Teşvik ve desteklerin yanında yeni vergiler de kapıda.
Reel sektörün ve bütçenin yapısal sıkıntılarını giderecek yeni planlama ve uygulamalar gerekebilir. Tüm yollar; katma değerli mal üreten bir ekonomik modelle kalkınıp, tüm paydaşlarla çalışıp, ülkeye değer katmaktan geçiyor.
Yazımı Warren Buffett'in sözüyle noktalamak gerekirse;
''Fiyat, ödediğiniz; değer ise elde ettiğinizdir.''