Seçimlerin ardından AK Parti içerisinden muhtemel kopuşların işaret fişekleri atılmaya başlandı.
Aslında bu oluşumlar bugünün gelişmeleri değil…
Neredeyse 3 yıldan beri var bu iddialar.
Başlangıçta dedikodu düzeyinde gelişen, devam eden aylarda ise ete kemiğe bürünmeye başlayan birden fazla “muhalif” oluşumdan sağır sultanın bile haberi vardı.
Hepsi de uygun bir zemini gözlüyordu.
Yani bir zaaf anını…
Kendi huruçlarını haklı (?!) çıkaracak bir gelişmeye çok büyük bir ihtiyaç duyuyorlardı.
Ne tuhaf değil mi?
Bir partinin içerisinde üye düzeyinde bile değil, eski milletvekili ve bakan düzeyinde bir mevcudiyete sahipler ama kendi partilerine karşı içten pazarlıklı bir konumda bulunmaktan imtina etmedikleri gibi bunu dünya âleme ilan etmekten de çekinmiyorlar.
Hatta kimi gazeteci ve köşe yazarlarına bu çabalarıyla ilgili bilgi sızdırıyorlar.
31 Mart seçimleri istedikleri sonucu vermemişti esasen.
Zira AK Parti hâlâ 45 puanın üzerinde, Cumhur İttifakı ise yüzde 52 düzeyini koruyordu.
Kaybedilen kimi “Büyükşehir” belediyeleri ise koparmayı düşündükleri yaygara için yeterli argümanı mündemiç değildi.
İmdatlarına 23 Haziran İstanbul seçimi yetişti.
Gerçek niyetlerini gösterebilmeleri için bundan daha uygun bir zemin bulunmazdı, bulamazlardı.
İşte eski bakan Ali Babacan’ın çıkışı tam da bu psikolojinin sonucuydu.
Bir istifa mektubuyla Cumhurbaşkanının huzuruna çıkıp sözüm ona ayrılmadan önce bilgi vererek suret-i haktan bir pozisyon elde etme amaçlı olduğu başından belli olan bir teşebbüs bu elbette.
Neden mi böyle bir iddiada bulunuyorum?
Şundan!
Kamuoyuna ulaşan bilgilere göre Ali Babacan’la görüşmesinde Cumhurbaşkanı kendisine, “Partide kal, söylediklerini birlikte yapalım” dediği halde, zihnen partiden koptuğu gerekçesiyle bu teklifi reddetmiş…
E hani ülkenin pek de hoş olmayan gidişatı ve olumsuz gelişmeler nedeniyle eleştiri yapıyordunuz?
Rahatsızlığınızın yegâne sebebi bunlardı?
Buyurun size altın tepsi içerisinde bir fırsat!
Ama hayır!
Amaç bu değil ki!
Kafaya parti kurmayı çoktan koymuş bu zevatın, böyle bir teklife evet diyerek bir anlamda kendi kendilerini boşa çıkarmaları beklenemezdi elbette.
Dediğimiz gibi parti kurmayı kafalarına çoktan koymuş ve bunun için fırsat gözlüyorlardı.
Ellerine geçen bu fırsatı da heba edecek değillerdi ve etmediler.
Ama bu süreçte biz şunu anlamış olduk!
Parti kurulması olgusu, Ali Babacan’ı ve arkasında hiçbir zaman kişisel olarak risk almayacak olan Abdullah Gül’ü de aşan bir projenin neticesi.
AK Partinin sonunun geldiğine inanan iyi saatte olsunların arzusu bu istikamette ve bunun gereği neyse o yapılacaktır.
Bu yüzden herkesin zihninde sempatik bir imajı bulunan Ali Babacan’ın bu çıkışı, “içten pazarlıklı” anlamına gelen “hesabiliğini” düşündürtecek nitelikte bir teşebbüstür.
Bu hamur daha çok su kaldıracak biliyorum…
Şimdilik bu kadarla sınırlayalım.
İlerideki süreçlerde bu hususlara biraz daha ayrıntılı ve birtakım veriler ışığında tekrar değiniriz inşallah…