3 Mart salı günü ekonomiyle ilgili veri akışları çok hızlı ve hareketliydi. Önce ülkemizde enflasyon verileri açıklandı, sonrasında akşam saatlerinde FED’in olağanüstü toplantısı... Hem ekonomimizin dinamiklerini hem de küresel ekonominin taşlarını yerinden oynatacak ve seyrini etkileyecek düzeyde kararlar çıkardı karşımıza.

Biz FED’in toplantısını mart ayının ortalarında beklerken Amerikan Merkez Bankası olağanüstü toplanarak 50 baz faiz indirimine gitti. Geçen yazımda Amerikan Merkez Bankası’nın dünyada doların ateşini düşürmeye çalışacağını ve faiz indirimine gideceğinden bahsetmiştim. Bunu küresel piyasalarda bekliyordu haliyle. Ancak bu kadar acil ve olağanüstü şekilde değil. Bu toplantı akıllara 2008 krizini getirdi.2008 yılında da FED acil toplantıya giderek faiz indirimine gitmişti. Sonuç olarak FED faizleri yüzde 1, yüzde 1,25 bandına çekmiş oldu. FED Başkanı Powell bu kararın gerekçesi olarak; Coronavirüs salgının ekonomiye olan etkileri ve ekonomiyle ilgili her türlü gerekliliği yerine getirmek için alındığını açıkladı. Ancak piyasalar faiz indirimini normal zamanlarda olumlu olarak görse de de bu alelacele yapılan faiz indirimi; ‘Dünyada bilinmeyen, görülmeyen bir krize doğru mu gidiliyor?’ sorularını sordurmaya başladı.

  • ALTIN FİYATLARI NEDEN YÜKSELİYOR?

İşte bu faiz kararıyla her şey hallolup bitti mi tabi ki hayır! Bu kararın ardından altında yükselişler başlamış oldu. Dünyada Coronavirüs ve benzeri virüs salgınlarından kaynaklı ölü sayısı hızla artıyor. Bu salgınlar, sosyal yaşamı tehlikeye sokacak dereceye doğru ilerliyorsa, askeri savaşlar ve belirsizlikler başlıyorsa; yatırımcılar tahvillerini satar. Borsalardan satışlar başlar ve akabinde yıllardır olduğu gibi böyle ortamlarda güvenli liman olarak altın görülür ve yatırımcılar altına yatırım talebi arttırarak, altın fiyatlarını yükseltir. Zaten bu faiz indiriminden sonra ABD borsaları düşmeye başlamış sonra tüm tedbirlere rağmen 10 yıllık Amerikan devlet tahvil getirisindeki düşüşler rekor tazelemişti. Ehhh... Neden-sonuç ilişkisi diyelim buna da.

  • ENFLASYON VERİSİ BEKLENENDEN DÜŞÜK

Bizde neler oldu bir bakalım. 3 martta enflasyon haberleri ekonomi gündemine oturmuştu. Piyasalarda aynı şok enflasyon rakamlarında yaşandı.  Beklenenden çok düşük bir enflasyon verileriyle karşılaştık. TUİK verilerine göre TÜFE aylık bazda yüzde 0,35,Yurtiçi Üretici Fiyat Endeksi yüzde 0,48 artış gösterdi. Enflasyonun tek haneye düşeceğine ve açıklanan verilerin doğruluğuna çoğu vatandaşımız inanmasa da; enflasyonu açıklayan resmi kurumlara itibar etmekten başka elimizden bir şey gelmiyor. Kulaktan bilgilerle de bu işler olmuyor haliyle. Piyasaların beklediğinin çok altında açıklanan enflasyon hemen akıllara 19 Mart’ta Merkez Bankası’nın alacağı faiz kararının ne olacağı sorularını da beraberinde getirdi.

  • ‘MERKEZ’ TEKRAR FAİZ İNDİRECEK Mİ?

Geçen yazımda Merkez Bankası’nın bir hareket alanının artık kalmadığını yazdım ancak FED’in bu hamlesinden sonra Merkez Bankası’nın alacağı karar tekrar bir faiz indirimi olma ihtimalini kuvvetlendirdi. Bu karardan sonra Döviz kurunun vereceği tepkiyi de yakından takip edeceğiz. Tabi FED’in faiz indiriminden sonra hemen hemen herkesin takip ettiği Dolar/TL kuru 6,20’nin üzerindeki seviyelerinden 6,10 TL bandının aşağılarına kadar inmiş oldu. Burada daha da düşebilir miydi? Belki evet ama bizi diğer ülkelerden ayıran unsur şuan yaşadığımız jeopolitik risk durumu ve İdlib’teki meselemiz. Buradaki bakış açısı sadece bir kurla ekonominin iyi olup olmadığını belirleyemeyiz elbette. Sadece ülkemizin hammadde ve yarı mamüllerinin büyük kısmını ithal etmesinden ve yıllardır süre gelen herşeyi dolara karşı endeksleme alışkanlığımızdan dolayı, ekonomiyle ilgilensin ilgilenmesin her vatandaşın gözü kulağı bu veride oluyor. Rusya’yla sıcak çatışma yaşamayacağımıza dair gelen haberlerle ufakta olsa piyasalarda fiyatlamalar biraz daha olumlu seyrediyor.

  • DÖVİZ ÇIKIŞI, KUR RİSKİNİ OLUŞTURABİLİYOR

Bir önceki yazımda bahsettiğim gibi bugüne kadar Merkez Bankamız tarafından yapılan faiz indirimleriyle beraber ekonomide çarklar döndükçe yan tesiri olan cari açığın artmaya başladığını ve bunun bu şekilde giderse de problem yaratabileceği konusuna değinmiştim. Bunu Ticaret Bakanlığı tarafından açıklanan Dış Ticaret rakamları bize göstermekte.2020 yılının ilk iki ayında ithalatımız yüzde 14, ihracatımız yüzde 4 artmış oldu. Aradaki açık aydan aya büyürse sıkıntımızda büyür ki; dünyada virüs salgını varken bu ortamda ihracat rakamlarını arttırabilmek zor. Ama tabi ki imkansız da değil! Cari açığın bir diğer meali ise dış borçlanmanın artması, yani döviz çıkışı bu da kur riskini oluşturabilir ileriki safhalarda. Ekonomi yönetiminin bunun için bir önlem almasının da isabetli olacağı kanaatindeyim. Aksi takdirde tekrar bir dejavu yaşanması kaçınılmaz olur.

  • GÖZLER 19 MARTTA

Bu gelişmeler ışığında 2020 yılında hedeflenen yüzde 5 büyüme hedefi, tutar mı? Bu yılı yüzde kaç büyüyerek kapatabiliriz? Mart ayında olduğumuz şu zamanlarda belki konuşmak için erken ancak küresel ekonominin mevcut durumuna, dış gelişmelere ve Türkiye’nin ekonomik iç dinamiklerine bakarsak; gelen veriler ve haberler belirlenen büyüme hedefinin altında bitirme ihtimalimizin olduğunu bize açıkça gösteriyor. Merkez Bankası 19 martta beklenenden fazla bir faiz indirimi yaparsa, bu beklentiyi de güçlendirir. Çünkü ekonomi sadece faiz indirimleriyle büyürse diğer yan etkileri yan olmaktan çıkabilir.

Başta İdlib’te olmak üzere hayatını kaybeden şehitlerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı dilerken, görevi başındaki tüm ordu mensuplarımızın da sağ salim evlerine dönmelerini, kutsal vazifelerinde muzaffer olmalarını temenni eder; sağlıklı, huzurlu günler dilerim. Bir sonraki yazımda buluşmak dileğiyle...